Bazı oyunlar vardır, çıktığı dönemlerde deneyimleyememiş olduğunuz için üzülürsünüz. Mesela benim için Metal Gear Solid serisi öyle bir durumda. İnsanların öve öve bitiremediği şu seriye giremedim bir türlü, bu saatten sonra da pek mümkün durmuyor. Her videolarına denk geldiğimde aynı soruyu geçiriyorum aklımdan, sonrasında "yok be, olmaz artık" diyorum kendi kendime. Sorun sadece mekaniklerin-grafiklerin eskimiş olması değil. Mesela gizlilik türüne de ilgim yok artık...
Bazen de başkaları adına üzülüyorum, Max Payne gibi bir şaheseri deneyimlemedikleri için. Gerçi çıkışından herhalde 10 sene sonra falan doğru düzgün başına oturup bitirebildim ben de, ona rağmen benim için bir efsane oldu ve hâlen daha en değer verdiğim oyunların başında gelir. Nasıl bir efsane olduğu bir yana; daha önce oynamayan birisi artık 20 yaşında olan bu oyunu bugün yükleyip bitirse bile, maalesef o etkiyi hissedemeyecektir.
Ardından gelen ve yine bir o kadar efsane olan ikinci Max Payne oyununun kaderi de, bizlere ta o zamanlardan bir mesaj veriyor. Günümüzde oyun piyasasının "neden böyle olduğu" sorunsalına verilen cevaplardan biri oluyor. Çünkü oyun yeteri kadar satmıyor. Hayat işte, her zaman her şeyin en güzelini yapmakla en iyi sonuca ulaşılmıyor maalesef. Yapımcı Remedy de köşesine çekiliveriyor.
İsim haklarını elinde bulunduran Rockstar, on seneye yakın bir süre sonra serinin üçüncü ve son oyununu çıkardı. Benim için mükemmel bir oyun ve final olsa da, hayranları ikiye böldü. Biraz daha farklı bir temaya sahip olduğu bir gerçekti Max Payne 3'ün. Ama bana sorarsanız önceki oyunun çıkışından sonra aradan geçen süreyle orantılı çok güzel hisler oluşturmayı başarmıştı.
Daha önceden Microsoft desteğini almış Remedy de; aynı dönemlerde ek paket kıvamındaki Alan Wake's American Nightmare'i piyasaya sürdü. İkinci Alan Wake oyununu çıkaramayacaklarını anlayınca, bence hikâyedeki açık kalmış hesapları kapatma düşüncesiyle çıkmış yapım, ana oyunun arkasını toplamada çok pasif kaldı. Bu kibarca nasıl söylenir bilmiyorum ama hatta... Sıvadı! Eminim sevenleri vardır ama benim oynadığım en manasız oyunlardan biriydi. Ancak bu kadar kötü kapanış yapılabilirdi.
Oyunlarda çokça söz edilen "tekrara düşme" olayını alıp, anlaşılan iş gücünden tasarruf etme amacıyla kılıfına uydurmak isteyen yapımcılar, akıllılık yaparak kısa oyun süresi boyunca aynı bölümleri oynatıp "döngüye girme" temasını hikâyeye yedirmeye çalışmışlar. Şimdiki oyunları düşününce en azından yedirmeye çalışılmış olması kulağa fena gelmiyor. Ama o zamanlar bunu gördüğüm gibi oyunu kapattım ve finalini Youtube'dan izledim. "İyi ki devam etmemişim" dedim kendi kendime...
 |
Çok konuşulan "korsan bandı" ve ana oyunun giriş kısmı... |
Tabii ki ikinci oyuna karşı bu tavrımın temellerini ilk Alan Wake oyunu attı. Oyuna başlamadan önce girişte de bahsettiğim Max Payne'in gözümdeki değerinin etkisiyle Remedy'e güvenim tamdı. Bu yüzden Alan Wake'ten hiç şüphem yoktu. Her ne kadar yarı-korku sayılsa da; korku oyunlarıyla ve Supernatural temasıyla pek aram olmamasına rağmen gözümü kırpmadan şans verdim bu oyuna. Başlarda her şey güzeldi. Yer yer bir dizi içerisindeymiş hissi veriyordu, fena durmasa da bu dizi takıntısı gelecekteki oyunlarında abartılacaktı.
Her neyse, ilerleyiş boyunca Alan Wake'in bu gizemli dünyasındaki gelişmeler daha fazla gizem ve daha fazla bilinmezlikten öteye gidemedi. Her defasında daha da karmaşa, anlaşılmazlık... Bunu da sevenler vardır eminim ki, fakat o zamanlar anladım ki iki saatlik filmlerde bu tarzın kullanımı çok da fena olmasa da; bir sonuca ulaşmak yerine arkasında bir ton açık defter bırakan oyunlara saatlerini harcamak bana göre değilmiş. Oyuncunun kendi içinde cevabını bulacağı soruların bir değil, iki değil, on tane oluşu bana göre değilmiş.
Oynanış tarafı pürüzsüz olsa da, tekdüze olduğunu hatırlıyorum. Belki de ilerleyiş hissinden dolayı aklımda öyle kalmıştır. Her şeye rağmen aslında oyunun normal finalinin çok sorun teşkil etmeyeceğini söylesem de, sözde hikâyeyi devam ettireceği söylenen ve güncellemeyle eklenen iki bölümün beni çıldırttığını da eklemeliyim. Çünkü tamamen oyalanma amaçlı yapılmış olduğu hissini aldım.
Her ne kadar adil olmayacak olsa da, yapımcılar oyundaki eksiklikleri belki de ikinci oyunda gidermeyi düşünüyorlardı. Bu konuda şu an çok alakasız gibi görünse de ilk Darksiders oyununu çok takdir ediyorum. Çünkü oyunu bitirenler bilir (spoiler yok), öyle bir finali var ki oyunun, devamının gelebileceğini işaret ediyor, ama olur da yapımcılar devamını getiremezler ise tek başına da oldukça yeterli ve güzel bir final kalıyor elimizde. Belli ki herkesin başarabileceği bir şey değil bu.
Ama her neyse, olan oldu ve söylenene göre ikinci oyun için gerekli finansal kaynağı bulamadı Remedy. İşte bu noktada Remedy'e gerçekten şaşıyorum. Hemen hemen aynı durumu ikinci defa yaşamalarına rağmen idealist tavırlarını bozmayıp ısrarla sevdikleri işi, hikâyeli oyunlar yapmayı sürdürüyorlar. Fakat ders alıyorlar mı? Bakalım...
2016'ya gelindiğinde yine kapı gibi Microsoft'u arkasına alarak tuhaf bir iş yapıyor Remedy. Üstte de bahsettiğim dizi takıntısı patlıyor ve hem dizi, hem oyun yapmak istiyor yapımcı. İkisini birden. Bu yapıma "oyun" diyesim gelmediği gibi, "kötü" demenin de insafsızlık olacağını söylemeliyim. Mükemmel prodüksiyon, pahalı aktörler; fakat beklenen etkiyi bırakmaması, son derece eleştiriye açık olduğunun kanıtı. Bahtsız Microsoft için de exclusive oyun yarışında yine bir kayıp.
Quantum Break'in iyi yanı kendinden önce çıkmış abisi Alan Wake, sonrasında çıkacak olan Control'ün aksine hikâyeyi direkt olarak anlatması. Gizem yok, saklambaç yok, her şey ortada... Derken, finalde yine bırakılan açık kapılar... En azından bu sefer tatminsizlik oluşturmayacak cinsten. Konu zaman kırılması olunca yükselen beklentilerimin seviyesine falan da çıkıp çıkmadığını karıştırmayalım şimdi.
Oyun dünyasının belası olan, oyunun evrenini sağdan soldan topladığınız ilgi uyandırmayan dokümanlarla anlatma olayında zirve yapması, her bölümün sonunda çıkan dizi tadındaki canlı çekimlerin zayıf olması yanı sıra, yapımcıların dizi izlenmediği takdirde bir şey kaybedilmeyeceğini söylediğine dair bir haber okuduğumu hatırlıyorum. Kaybediliyor. İzlenmediği takdirde oyunda anlamsız gelebilecek birçok yer mevcut. Ve oynanış kısmı. Yine hiçbir teknik problem, animasyon sorunu vb. olmayan akıcı mekaniklere sahip. Fakat derinliksiz ve zaten aksiyona girdiğimiz kısımlar da az.
Kısacası şöyle bir geriden bakıldığında, her şeye rağmen farklı ve iyi bir yapım olsa da Quantum Break, girdiği kulvarların hiçbirinde en iyiye ulaşamadığı için, ağızda "arkadaş oyun mu oynuyoruz, dizi mi izliyoruz, yoksa kitap mı okuyoruz?" tadı bıraktı.
Sıra geldi Control isimli oyunumuza... Severek takip ettiğim ve oyun zevklerine güvendiğim Disket Kutusu ahalisi tarafından her fırsatta övülse de, pek beklentiye girmedim bu oyun için. Yükledim, açtım, oynadım... Ve esnemeye başladım. Daha da esnedim. Uzun lafın kısası, birkaç güne kalmadan siliverdim Control'ü.
Her ne kadar kızmış olsam da; kötü bir oyun olduğunu düşünmüyorum. Evet, yine bir ton yazı toplama, yine gereksiz bir takım gizemler, yetmemiş üstüne sürekli kapalı mekânlarda dolaşma ve şu arka plandaki hiçbir etkisi olmayan kulak tırmalayıcı sesler(!) var. Evet, daha başlarında bırakmama rağmen eminim ki hiçbir sonuca bağlanmayan saçma sapan bir finali var! Evet, daha Souls oyunları ortada yokken devrim yapan yılların Remedy'si de yer yer Souls oyunlarından esinlenerek bu kervana katılmış, ve evet, önceki bölümlerde giremediğimiz yerlere yetenek kazandıkça dönüp baktığımız metroidvania türü bu yapımda çok çirkin duruyor da olabilir... Bir dakika ne diyorduk...
Yahu dalga geçmek gibi olmasın da; bir de her oyun açılışında Storytelling Technology (Hikâye Anlatım Teknolojisi) diye bir yazı çıkıyor. Abicim sormak isterim, yıllardan beri alışık olduğumuz iki karakterin karşı karşıya durup konuşmasında, veya sağdan soldan belge toplanıp okunmasında nasıl bir teknoloji olabilir?
Yine de gerçek şu ki Control, önceki iki Remedy oyunundan da daha oyun gibi hissettirdi. Videolarında Quantum Break'in bir benzeri gibi görünse de oynanışı, daha keyifli, daha çeşitli olmuş. Her zamanki gibi, yani her Remedy oyununda olduğu gibi pürüzsüz, hatasız, bug'sız bir oyun olmuş. Ve öyle ya da böyle, ne yapmak istediğini bilen dik duran bir oyun olmuş Control. Pek sevildiğini sanmıyorum ama, ana karakterimizin soğukluğu ve düşünceli tavrı da çok güzel durmuş bence. Fakat diğer bazı karakterlerin mimikleri falan garipleşebiliyor. Grafiklerin güzelliğinin de en düşük ayarlarda bile kendini belli ettiğini belirtmeliyim.
Peki neden bıraktım? Anlaşıldığı üzere gözümde masum bir oyun olmayabilir Control. Ama oynayalı yıllar geçmiş olan kendinden önceki abilerinin, ya da bugüne kadar sırtını gereksizce gizem unsuruna dayayan, oyun deneyimini makale okumaya çeviren tüm oyunların bende bıraktığı bıkkınlıktan yollarımızı ayırdık belli ki. Belki yanlış zamanlamaydı, belki de hiç geçmeyecek bir bıkkınlık bu. Yine de beni oyun depresyonuna soktuğu kesin 😊
Sevgili Remedy'nin ismini bir de CrossfireX diye bir şeyin yanında görüyorum. Ne-nnedir o?..
Yorumlar
Yorum Gönder
*Yorumlarınız onay aşamasından geçmektedir.
**En fazla 1 gün içerisinde cevabıyla birlikte görebilirsiniz.