Oyunlarda gizlilik türüne öyle yazık edildi ki... Aslında yazıma gizlilik türüne olan kızgınlığımı dillendirerek başlayacaktım. Fakat sonra düşündüm, sorun bu oyun türünde değildi. Asıl sorun, bu türün büyük bir şanssızlığa sahip olmasıydı. O da; yerli yersiz her yapımın az veya çok, iyi ya da kötü söz konusu mekanikleri oyununda kullanmasıydı. Bunu örneklendirmeye gerek yok bence, yeni oyunların hâlâ çoğunu oynamadığım için, şu anki durumu pek analiz edemesem de bir aralar her oyunda illa ki bir gizlilik sekansı oluyordu. Şanslıysak "bir" tabii.
Aksiyon oyunu alıyorsun, ve o da ne?! Üçüncü bölümde oyun diyor ki burada gizli gideceksin. Maksat farklılık olsun. Fakat bu o kadar uzun zamandır süregelen bir şey ki, hatırlarsınız, GTA San Andreas'ta bile böyle bir kısım vardı. O zamanlardan başlamıştı furya. Unutmuyorum da Witcher 2'de görünce bayağı şaşırmıştım. Tabii bu hoşumuza da gidiyordu, doğruya doğru. Ama abartıldı. Yine şimdi o malum firmadan bahsetmemek mümkün mü? Evet o. Milyon yıl geçmişe giderek "oga muga" yaparak ilerlediğimiz atraksiyonlu-macera oyunu Far Cry: Primal'da bile, "bak bu mekânı gizli ele geçirirsen sana duble XP var ha!" diyen firma. Söylemeden edemeyeceğim, yahu madem bu kadar meraklısın gizliliğe yapsana bir Splinter Cell! Ya da, ya da dur. Boş ver. Sakin ol ve elindeki fareyi yerine bırak.
Tomb Raider yazımda bahsettiğim üzere, tıpkı stealth gibi RPG türünü de yavaş yavaş yıkıyorlar bu insanlar. Her oyunda gözümüze sokarak değerini düşürüyorlar güzelim rol yapmanın. Mesela, gelmiş geçmiş en dandik oyun mekaniği, "loot". Hurda, çöp, çalı çırpı topla. Çünkü kendini geliştirmen lazım. Bu değindiğim konular hakkında sayfalarca yazı yazma potansiyeline sahip olsam da, fazla uzatmadan bu oyunumuzla olan ilgisine geçelim.
A Plague Tale: Innocence yapımcıları ateşle oynamış, ve gönüllerini kaptırdıkları bu mekanikleri, kısaca adlandırmak gerekirse "gizlilik ve yağmalama" gibi iki tehlikeli olayı temel alıp, oyunlarını bunların üzerine kurmuşlar. Olmuş mu? Çok iyi olmuş, çok da güzel olmuş taam mı? İşte bu büyük bir başarıdır. Asobo Studio bir işi gönülden yapınca ne kadar da başarılı olunabileceğini bir kez daha gözler önüne sermiş.
Bir kere ot toplamıyoruz. Artı bir puanı yazdım. Şu bitki toplama olayı öyle sıkıcı ki, eskiden oyunlardaki geçici "iki ekmek al gel" görevleriyle dalga geçtiğimiz zamanları özletiyor. Bu oyunda her önümüze geleni cebimize atmak yerine, ihtiyacımız olan belli başlı malzemeleri topluyoruz. Böylece güzelim doğanın da keyfini çıkartarak ilerliyoruz.
Her bir anımız ayrı bir kare. Her bölümde ayrı bir tasarım var. Kendini tekrar eden görüntüler çok az. Açıkçası oyunda bu kadar iç açıcı, ferah, manzaralı kısımlar beklemiyordum. Baştan sona Batman karanlığı olmayacaktı tabii, ama oyunun tanıtım videolarında sürekli karanlık kısmı gösterildi sanki. Bu yüzdendir ki özellikle giriş bölümü beni benden aldı. Grafikler beklediğimden iyiydi. Ve artık orta seviyenin altı sayılabilecek sistemimde bile iki saat en performanslı grafik ayarlarını bulmakla uğraşmadım. Bazen kamerayı çevirirken ufak bir tıkırtı yapsa da genel olarak kare sayısı düşmedi. İyi optimizasyon, bu da görmeyi özlediğimiz bir unsur.
Her ne kadar yer yer fantastik bir dille ele alsa da, oyun o kadar çok temayı bir arada işliyor ki. 14. yüzyıl; savaşlar, yozlaşmalar, salgın, sefalet... Ve tabii ki oyunun kendine has konusu; fareler. Bu yürüyen piranalara dönüşmüş canlılar bir yana dursun, oyunun gerçek tarihle kesişen kısımları öyle etkileyiciydi ki, bir kez daha beni oturup orta çağın vahşeti hakkında düşündürdü. Acımasızlık diz boyu, bazen param parça edilerek can vermiş, bazen ise hücrede ölmeyi dileyen bir insan. Özellikle çocukların gözünden böyle bir dünyayı görmek, daha farklı duygularla iç içe olmanızı sağlıyor.
Belki de oyunda silah olarak sadece bir adet sapanın bize eşlik etmesi, birçok insanın canını sıkmıştır. Fakat yapımcılar bu sapan olayının oyunun kurgusundaki en büyük etkenlerden biri olduğundan, oyundaki çaresizlik hissini nasıl desteklediğinden haberdar. Ki bu sapanla sadece taş atmıyoruz 😊 Oyun boyunca farklı simyevi karışımlar öğrenerek hem bulmacaları çözüp engelleri aşıyor, hem de düşmanlarımızdan kurtuluyoruz. Farklı yerlerde farklı durumları avantaj olarak kullanıyoruz. Ve sonlara doğru başka güzel yeteneklerimiz de oluyor, büyüyü bozmayayım şimdi. Ne olacaktı, bir çocukla kılıcı alıp herkesi kesip biçecek miydik. Canım Ajan 47 bile o kadar silah içerisinden bir susturuculu tabanca, bir tele mahkûm. O da istemez mi alayım taramalıyı pat küt gideyim. Gösterip elletmiyorlar adama.
Yapılar, mekânlar, ufak dekorlar. Her şeyiyle o dönemi hissettiriyor. Açık dünya gibi bir derdi olmadığı için, tasarımlar ve detaylar konuşuyor. Her ne kadar ufak bir "blur" efekti olsa da, grafiklerden tam puan alıyor yapım.
Tabii aydınlık yamyam farelerin başının belası olduğu için, aydınlatma da farklı bir güzel hissettiriyor. Daha önce ışığı silah olarak kullandığımız bir oyun olarak Alan Wake'i hatırlıyorum. Ve yarı-korku oyunu olması insanı dinç tutsa da bayağı sıkıldığımı hatırlıyorum. Bu yolculukta ise ekrana kilitlenmek için korkulu sahnelere gerek yok. Hikâye akıp gidiyor ve gizemler tadında. Hiçbir şey anlamadan etrafta koşuşturmak yerine, merakınız mükâfatlandırılıyor. Bilmedikleriniz ise gün içinde "akşam olsa da oynasam" dedirtiyor insana.
Her dakika karakterlerle daha da bütünleştiriyor oyun. Onlarla gülümsetip, yer yer onlarla birlikte düğümlüyor boğazınızı. Gerçek hayattaki gibi tanıştığınız insanlara karşı önceden yabancılık hissediyorsunuz. Ama sonra bir bakıyorsunuz bu maceranın vazgeçilmez bir parçası olmuşlar. İngilizce seslendirmeler harikulade, özellikle Amicia'yı seslendiren arkadaş harika bir iş çıkarmış. Fantastik kısımlar bir kenara, bir çocuğun günümüzde ve geçmişte yaşayabilme ihtimali mümkün olan birçok durum ile yüz yüze gelince kendi kendime dedim ki: "peki bu çocukların psikolojisini hangi psikolog düzeltecek?"
Haç suratlı kötümüzün de çok detaylandırıldığını, derin işlendiğini söyleyemem ama adamın her yerinden karizma akıyor be kardeşim. O attan inişi, yürüyüşü, sesi... Hikâyeyi sadece ana karakterlerimizin gözünden görmeseydik eminim bu adam hakkında fazlasını görürdük. Yine de Engizisyon'un baş komutanı abimiz, sakin hareketleri, yavaş ve yeri inleten adımlarıyla birlikte, yüreğimizi de titretti.
Seslendirme iyi dedik, peki neydi be o müzikler... Her oyuna girişimde menü müziğini sevdiğim bir kısmına kadar dinleyip, öyle başladım oyuna. Her defasında tüylerimi diken diken etti. Diğer müzikler de yer yer, yabancıların dediği gibi kulak orgazmını yaşattı adeta. Genel olarak aynı enstrümanlar ve birbirlerinin remix'i gibi olan müzikler büyük bir uyumlulukla oyunun temasına doğrudan etki etti.
Gelelim kötü kısımlara... Oyunun bir kısmında bir duvardan tırmanırken, önce yanımızdaki arkadaşın çıkmasına yardım ettikten sonra, onun da bizim çıkmamıza yardım etmesi, ve sonra benim aşağı düşmem üzerine tekrar beni tutup çekmek yerine, animasyonu tamamlamak için kendisinin tekrar aşağı inip yukarı bizim yardımımızla çıkması... Gerçekten güldürdü. Onun dışında, dibindeki çığlıkları duymayacak kadar sağır olan askerler falan var. Ve sağı solu belli olmayan bu askerlerin içinden geçmek, sonlara doğru bayağı işleri zorlaştırmadı değil.
Duvar izlemeyen bir düşmanı hiçbir gizlilik oyununda görmediğim için onu eksiden saymıyorum. Bu tarz çizgisel hemen hemen her oyunda (artık pek kalmadı ama) gördüğüm şeylerden biri de, o kadar mevzu yaşayıp başarısız olduktan sonra sizi tekrardan konuşmaların bol olduğu hikâye anlatımlı kısımlardan başlatması. Her neyse, tüm eksiler toplam 1 puan yapar 😁 Geri kalan 9, helali hoş olsun.
2015'te çıkan Witcher 3'ten sonra, bu yazıyı yazdığım döneme kadar, aradan geçen 5 senede, beni bu kadar etkileyen, içine çeken bir oyun görmedim. Bu oyunun düşük bütçeli, diğer adıyla AA oyun olduğunu unutmamak lazım. Daha az tehlikeli olduğu düşüncesiyle anlatmak istediklerini iki boyutlu, çöp adamlı yapımlarla karşımıza çıkaran yapımcılara övgüler yağdırıp, böylesine elini taşın altına koyup cesaretli adamların oluşturdukları büyük dünyalardaki affedilebilecek küçük hataları çok eleştirmek, bizi tıpkı günümüzde olduğu gibi, daha fazla çöp adama maruz bırakır. Bıktığımız o oyun mekaniklerini suratımıza vurarak bizi şok etmeleri de bu oyunu efsane yapmaya yeter. O yüzden oynayalım, oynattıralım, alıp destek olalım. Reklam gibi olmasın ama, PC için Xbox Game Pass gibi bir nimet var, bundan da yararlanalım.
Hayatınız boyunca ateş içinizi ısıtmak için,
karanlık ise sadece size huzur vermek için gelsin,
kalın sağlıcakla...
Yorumlar
Yorum Gönder
*Yorumlarınız onay aşamasından geçmektedir.
**En fazla 1 gün içerisinde cevabıyla birlikte görebilirsiniz.